Ali Gardaş, Cemal amcayı çok severdi. Neden diye sorulduğunda Ali Gardaş bu sevgisini şöyle açıklardı:
“Cemal amcam doğuştan özürlüydü: Sağ bacağı, normal bir bacağın sadece diz kapağına kadardı. Sağlam bir ayağın işlevini görecek yardımcı bir mekanizma yardımı ile yürüyordu. Bu alet, bilek kalınlığında özel olarak ağaçtan yapılmıştı. Sopanın ayağın hizasına gelen yerinde, üzerine basılacağı bir eklentisi vardı. Kısa olan sağ ayağını aletin eklenti yerine basıyor, eliyle de sopayı baston tutar gibi kavrayıp, hareket ettiriyordu.
Cemal amcamın muhtarlık yaptığı dönemi az çok anımsayabiliyorum. İki dönem üst üste olmak üzere toplam üç dönem bu hizmeti yürüttü.
Muhtarlık hizmetini yürütürken adaletli olmayı ilke edinmişti. Taraf tutmuyordu. Herhangi bir yanlışlık yapılmışsa öncelikle kendi akrabalarına yaptırım uyguluyordu. Seveni de sevmeyeni de yönetiminden, özellikle taraf tutmayan uygulamalarından hoşnuttu. Muhtarlığında Köye sulama amaçlı bir de gölet yaptırılmasını sağladı.
Köyde çiftçiliğin gerektirdiği faaliyetler yoğun emek, fiziki güç ve hareket gerektiriyordu. Cemal amcam da bu anlamda çalışamadığı için geçimini sağlayacak küçük sermaye ile bir dükkân açtı. Dükkânda daha çok temel ihtiyaç olabilecek malları bulunduruyordu.
Dükkana bir çocuk girsin de eli boş dönsün mümkün mü? Tarlalar ile dükkanın gelirini yine dükkan vasıtasıyla dağıtıyordu. Çocuklara karşı çok özel bir sevgisi vardı.
Hakkı amcam, Cemal amcamın büyüğüydü; ‘Bizim deli oğlan, elindekini avucundakini dağıtıyor’ diye kardeşine kızsa da Cemal amcam için gelen misafirlerin ağırlanmasından hiç gocunmazdı. ‘Onlar Cemal Gardaşımın misafirleri, doğru büyük odaya, haydi hazırlık yapın’ derdi.
Cemal amcam, eskilerin deyimiyle arzuhalci olarak ilçeye gittiğinde, çocuklar için dükkandaki alışkanlığını orda da devam ettirmişti. Köyün çocukları bazen koşa koşa 9-10 km uzaklıktaki ilçeye gider, O’nun bürosuna uğrar, sevgisini ve harçlığını alır, sonra tekrar koşa koşa köye gelirdi. Bu sevgi hem O’nun hem de çocukların çok hoşuna giderdi.”
Belki de Ali Gardaş öksüz büyüdüğü için Cemal amcanın sevgi ve iletişim yöntemini model olarak almıştı kendine. Adana’ya birisi geldi mi, bir ihtiyacın var mı diye sorar, tüm masraflarını karşılar, giderken otobüs biletini alır ve cebine mutlaka harçlığını koyardı.
Bugün, bazen “Bir ihtiyacınız var mı” diye sormanın ötesinde, “Bize bir zararı olur mu” diye düşünerek hareket edilen bir zaman diliminde yaşıyoruz. Sanırım pek çok insan artık kaybedilen değerlerimizin ne kadar önemli olduğunu düşünecektir. Ne yazık ki o değerlerin önemli bir kısmını kaybettik. Eğer gereken önemi vermezsek kalan kısmını da hızla kaybedeceğiz. Daha da geç olmadan, bu değerleri, bizi biz yapan, insanı insan yapan değerlerimizi yeniden hayata geçirmemiz gerekir.
Sivas’ta, Adana’da veya Anadolu’nun hala birçok yerinde kaybedilen değerler için içten birkaç damla gözyaşı akabiliyorsa ve insanlar dostluğu, sevinci, mutluluğu umursamaya başlamışsa gelecekle ilgili ümidimiz var demektir.