19-Bir Çay Da Bana Getir Demli Olsun

Tatıllı, Beştepelerin güney batı zirvesine yakın bir yere yerleşmiş, Kümeören’e altı km uzaklıkta, Kayseri vilayetinin Sarıoğlan ilçesine bağlı büyük bir köydü. Orada Telli hala ve çocukları vardı. Hamza ağabey, Semiha bacı, Sadettin ve Doğan ağabeyler. Aslında başka yakın akrabalar da vardı, Battal emminin çocukları gibi, ama Tatıllı denince akla Telli hala gelirdi. Herhalde Telli halanın yeğenlerine olan düşkünlüğü bunda çok belirleyiciydi.

İlkbaharın son günlerinde, Hakkı amcanın oğlu Burhan ağabey, Tatıllı köyüne, Telli halasının yanına gitti. Hem halasını görmeyi hem de oyun kağıdı bulmayı umuyordu. Tatıllının Almancısı çoktu, iki üç tane kahvesi vardı ve her yerde bulunmayan kağıt orada kolay bulunurdu. Telli halasında öğle yemeğini yedikten sonra kahveden iki deste kağıt alarak köye döndü.

Köyde yapmak istersen bir yığın iş vardı. Gençlerse ilk zamanlar işe biraz geç ısınırlardı. İşin başına geçince hakkını fazlasıyla verirlerdi, ama başlangıçta anne ve babalar gibi acele etmezlerdi. Ve gerçekten vakit de daralmaya başlamıştı. Ancak gençlerin tek eğlencesi de aralarında toplanıp, kağıt veya tavla, bazen de top oynamaktı. Ortadaki en fazla iddia bir cacıran tatlısı veya yarım kilogram sucuktu.

Burhan ağabey ve arkadaşları toplandılar ve 66 denilen kağıt oyununu oynamaya başladılar. Hakkı amca yana döne Burhan ağabeyi aramaktadır. Sonuçta gençlerin bir arada oturabilecekleri yerler de oldukça kısıtlıdır. Kısa bir süre sonra gençleri, hem de oyun oynarken bulur. Hakkı amcayı gören Burhan ağabey, kıp kırmızı kesilir, bir şey diyemez, kaçamaz da. Bir an ayağa kalkar ve hızla sedirin üzerine çıkar ama Hakkı amcanın tokatlarından kendini kurtaramaz. Hakkı amca bir yandan da; “Ark yapılacak, arpa sulanacak, bağ bahçe iş bekliyor, sen burda kağıt oyna ha” diye söylenir. Sonra Burhan ağabey ilk fırsatta oradan kaçar, uzaklaşır ve olayı soğumaya bırakır. Kağıt oyunu da başka bir sonbahara kalır.

Yine yaz sonrası, sap, saman işi bitmiş, harman kaldırılmış, samanlar samanlığa yerleştirilirken, pancar söküm vakti gelir. Belki arada üç beş günlük bir boşluk yakalamak mümkündür. Böyle bir ikindi vakti Hakkı amca kendince çok acil yapılacak bir iş bulur ama çocukları bulamaz.  Sağa sola bakarken, bir yandan da seslenir:

“Hamza, Burhan, Erdoğan, oğlum, nerdesiniz. Zemzem, kız, nerde bu çocukların?”

Hakkı amcanın hanımı Zemzem abla;

“Ne var Hakkı, bugün de rahat bırak çocukları, dinlensinler. İki aydır hiç durmadan çalışıyorlar, arkadaşları gelmiştir herhalde, evlikteler” diye karşılık verir.

Zemzem bacının bu iğneli mesajına bozulan Hakkı amca, dişlerini gıcırdatıp, bir şeyler söylerken, bir yandan da avludan geçip evliğe doğru yönelir.

Bu arada evliğe giderken de söylenir; “Haydi bakalım, birden bire kış gelirse, ne yaparsınız, görürüz, saçma atılacak, her şey yazıda yabanda, bir kış demir boku mu yiyeceğiz, daha bostan bozulacak” derken evliğin kapısına gelir.

Kapı kapalıdır, hafifçe zorlayarak açar.  Sessiz bir evlik beklerken, beş altı gencin sohbet ettiği bir evlikle karşılaşır.

Gençler; Burhan, Erdoğan, Veysel birkaç arkadaşı ile birlikte oturmuşlar, ortaya üzeri soğumasın diye iyice minderle sarılmış kocaman bir çinko çaydanlık konulmuştur. Bakır sininin üzerinde domates, küp peyniri ve reçel ile buharı çıkan taze çayın bulunduğu bardaklar vardır.

Sinirinden burnundan soluyan Hakkı amca, içeri adımını atar ama geri dönemez, bir şey de diyemez. Ne söylesin, kendi çocuklarına kızsa, yeğenleri, arkadaşları var; ortalığa söylese, uzun süredir görmediği gençler var. Rahat bir tavırla:

“Ooo gençler maşallah, afiyet olsun” der. Gençler fırlayarak Hakkı amcaya yer verirler; “Şöyle mindere otur Hakkı emmi. Nasılsın, ver elini öpeyim” derler.

“Sağolun yeğenlerim, hoşgeldiniz. Burhan oğlum, bir çay da bana getir demli olsun” der. Yakalanma ve suçluluk duygusuyla Hakkı amcaya bakan Burhan ağabey şaşkın, biraz da gülerek işi pişkinliğe vermeye çalışır. “Baba” der; “Akşamüzeri, serinlikte yonca getirmeye gidecektik.”

Gençler de gülerek, “Emmi” derler. “Biz de çay içtikten sonra yonca için çıkacaktık.”

Gençlerle arasında hep mesafe olan Hakkı amca o gün herkesi şaşırtır. Sonunda taşı gediğine koyar ve “Yeğenlerim; iş zamanı iş, yemek zamanı yemek. Önemli olan her şeyi adam gibi yapmaktır. Rahatınıza bakın, yoncayı yarın sabah da alırsınız. Haydi afiyet olsun” der.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Check Also

Ali Gardaş/Resimler