22- Sarıkız’ın Azmi

Sarışın, parlak tüylü, insana arkadaş gibi yakın, ama bir o kadar da tedirgin ve hareketli bir hayvandı. Hasan dedenin 30 yıllık ineklerinin son eseriydi. Sarıkız adını verdikleri bu düveyi satmaya kıyamıyorlardı ama başka seçenekleri de yoktu. Yeniçubuk’ta haftada bir toplanan mal pazarına gidiş için planlar yapılmıştı bile.

Hasan dede; “Oğlum, bu gece kalk, Bülent’i de yanına al, bizim Sarıkızı Yeniçubuk pazarına götürün. Yollarda her yer yayımlık otlarla dolu, ayrıca arpa buğday tarlalarının da yarısı yerde kalmış, hayvanı bir güzel yaya yaya gidersiniz, oraya vardığınızda karnı tok olmalı.  Erken çıkın ki onu yormayın, hadi göreyim sizi. Ben kuşluk vakti traktörlerin biriyle gelirim. Müşteri çıkarsa 900 TL den aşağı vermeyin ha” diye tembih etti.

Hüseyin ve yeğeni Bülent gece saat ikide kalktılar, kısa sürede hazırlıkları tamamlayıp yola çıktılar.

Yeniçubuk pazarı köyden 12-13 km uzaklıktaydı. Uykulu gözlerle çıkıldı yola. Emine hatun azık olarak ekmeğin yanında birer domates, tuz ve toz biber de koymuştu. Hasan dede; “Oğlum biriniz ipinden çekin, biriniz arkadan sürün, dikkat edin kaçırmayın ha. Bunlarda biraz deli cinsi var, kaçmayı çok severler, evimizi çok severler, satılacağını anlarsa elinizden kaçar gelir, dikkat edin” diye uyardı.

Bülent henüz çocuktu, ama çok hareketli ve çalışkandı, üstelik mallarla arası iyiydi, onların dilinden anlardı. “Merak etme” dedi Hüseyin. Üniversite öğrenciliği nedeniyle ancak yazları köy yaşamına dönebiliyordu. Açıkçası mallardan biraz uzak kalmıştı. Ama en azından antrenmanlı idi.  Trabzon’dan gelmeden önce arkadaşları ile düzenli koşu kararı almışlar ve bir aylık bir sürede azimle uygulamışlardı. Kendini çok dinç hissediyordu. Bu özgüvenle babasına merak etmemesini söyledi.

Yolculuk iyi başlamıştı. Yokuşun altı, yoncalık, hanın pınarı, ince tarla, kayacık derken epeyce yol almışlardı. Gecenin zifiri karanlığında, çoban köpekleri ve ara sıra rasgele kıpırdayan bitkilerin ürpertisi olmasa her şey iyiydi. Neyse ki Bülent dayısına, dayısı çaktırmadan Bülent’e güvenerek cesaretle yola devam ediyorlardı. Sarıkız da söylenenin aksine son derece akıllı davranıyor, asla onları üzmüyordu.

Kayacıkta mola verdikten, Sarıkıza otlardan ve tarladaki arpadan yedirdikten sonra yola koyulmak istiyorlardı.

Ay yavaş yavaş kendini göstermeye başlamış, gecenin zifiri karanlığı henüz sınırlı düzeyde de olsa aydınlığa dönüşmeye başlamıştı. Sarıkızın güzelce karnını doyurduktan sonra kayacığın altındaki ağ kayanın dibine kadar geldiler. Tatlıcak ve Karaal köylerinden gelen köpek sesleri hepsini tedirgin etmişti. Sesler çok uzaktaydı ama yine de Sarıkızın sınırın yüksek yerine gelerek köye doğru baktığını fark ettiler. Sarıkız bir köy yönüne bir de diğer yöne doğru baktı ve aniden fırladı. Bülent; “Dayı ipi sıkı tut” dediyse de Hüseyin Sarıkızın inatçı koşturmacasına ancak kısa bir süre dayanabildi ve ip elinden kurtuluverdi.

Allahtan kayacık geniş çayırlık bir alandı ve kovalamaca işi kolaydı, ay ışığı yardımıyla da düveyi, sarıkızı kolayca izleyebiliyorlardı. Çayırda atılan 3-5 turdan sonra bir an düve ile karşı karşıya kalmışlardı. Sarıkız; “Gelmeyin üzerime, bu sevdadan vazgeçin, ben köye dönmek istiyorum” der gibi bize bakıyordu. Ön ayakları her an fırlamaya hazır ok gibi gergindi. Hüseyin ve Bülent ise “Biz iki kişiyiz, seni nasıl olsa yakalarız, hiç şansın yok” diyorlardı. Bir saat kadar bir koşuşturmanın arkasından Sarıkızı yakalamayı başarmışlardı.

Bülent; “Oh be, dayı ipi sıkı tut. Artık kaçırmayalım.  Şurada biraz dinlenip hemen yola çıkalım” dedi.

Tekrar yola koyuldular, Ağkaya’dan sonra, bir çimenlik alan, dere ve derken Hamzalı vardı. Hamzalı çıkışında bir kaynak suyu bulunuyordu. Orada dinlenip, ekmeklerini yediler. Pobuç ekmek, toz biberle süslenen domates bir başka lezzetliydi. Bu arada Sarıkızı sıkıca yolun kenarındaki ağaçlara bağlamışlardı.

Bülent; “Dayı yolu azalttık, az daha Sarıkızı kaçıracaktık, dikkat edelim de artık elimizden kaçmasın”.

Gün ağarmaya yüz tutmuşken yeniden yola çıktılar, değişe değişe ipi tutuyor, bir öne bir arkaya geçerek yol alıyorlardı. Yeniçubuğun çayırına yaklaşmışlardı. Orada tekrar Sarıkızın karnını doyurdular. Kızılırmağın bir kolunun geçtiği köprüye geldiklerinde nerdeyse yolu bitirmişlerdi. Sarıkız Kızılırmağın suyundan kana kana içti. Sonra taş köprünün üzerine geldiklerinde birden geriye döndü, bir geriye bir de ileriye baktı. Ve aniden geriye doğru fırladı. Bu defa ip Bülent’in elindeydi, birlikte 500 metre kadar peşpeşe koştular. Hüseyin arkalarından onlara yetişmeye çalışıyordu. Bülent yeğenim dikkat et, sakın bırakma. İp elini kesmesin, çayırın ortasında fazla koşamaz nasılsa. Sarıkız Yeniçubuğun dibinden nerdeyse Gemereğin altına kadar çayırların ortasından koşmuştu.

Sarıkız bir Gemerek, bir Yeniçubuk, bir Hasanbey deresi yönünde koşuyor ve Hüseyin ile Bülent’in elinden kurtulmaya çalışıyordu. Esas amacı Hamzalı yönünde gidip, tekrar kayacık ve köye doğru yönelmekti. Bazen Hüseyin, bazen de Bülent Sarıkızın önünü kesiyor ve uzaklaşmasını engelliyorlardı.

Gün yukarı doğru epeyce yükselmiş, nerdeyse kuşluk vakti gelmişti. Sanki bu bir, “Kim daha dayanıklı” yarışmasıydı. Sarıkız da, Hüseyin ve Bülent de pes etmiyordu. Sonunda Gemerek çayırının tam ortasında aniden Sarıkızın durduğunu gördüler. Sarıkız kıpırdamıyordu. Sanki pes etmiş gibiydi. Oysa pek de pes edeceğe benzemiyordu. Yaklaştıklarında Sarıkızın milek* bir alana gömüldüğünü fark ettiler. Artık Sarıkızın şansı kalmamıştı. Bir yandan kızıyor, bir yandan da ter içinde imdat der gibi bakan Sarıkıza acıyorlardı.

Sarıkızı alarak yavaş yavaş Yeniçubuk Pazarına ulaştılar. Onları ilk gören Burhan ağabey, “Hay maşallah, biraz daha bekleseydiniz ya” diye takılmıştı.

Hasan dede; “Ne oldu oğlum meraktan öldük” dedi. Hüseyin; “Sorma baba, Sarıkız’ın inadı kazandı. Zamanında getirmeyi başaramadık” diye cevap verdi. Ve Sarıkız traktöre bindirilerek köye getirildi. O ailenin ikinci kuşak verimli inekleri arasında yerini almayı fazlasıyla hak etmişti. Öyle de oldu, uzun süre satılmadan aileye sütü ve verdiği buzağıları ile destek oldu.

 

 

 

 

Check Also

Ali Gardaş/Resimler