Anadolu’da harman vaktidir. Yaz ortasında, nerdeyse tam 12 aydır geçmiş yılda hazırlanan un kullanılmaktadır. Yazın son ayına girildiğinde mevcut unlar da biter. Sağdan soldan un arayışları çoktan başlamıştır. Satın alacak para da olmadığı için genelde olanlardan ödünç istenir. Ama nafile, kelin tarağı olsa başını tarar derler ya, herkesin unu kendine yetmez hale gelmiştir. Bu yüzden, ilk çıkan buğdaylardan hızla bir miktar un yaptırmak gerekir. Harman vakti, at araba, koşum çok kıymetlidir. Değirmene gitmek için vakit de araç da yoktur. Üç dört aile değirmene birlikte gitmeyi kararlaştırırlar. Her aileden bir kişi bu işle görevlendirilir. Komşulardan hatta yakın köylerden iki günlüğüne 9-10 adet eşek bulunur.
Un organizasyonu için eşekler tarlanın bir kenarına bağlanır. Tarla ile bahçeler birbirine çok yakındır.
İşte böyle bir günde bahçeyi sulama sırası Eminatın’dadır. Bahçe, yukarı çeşme denilen bir çeşmenin önüne yapılmış bir su göletinde biriken suyla sulanırdı. Su sabaha kadar gölde birikir, herkes sırasıyla bu gölde biriken suyu bırakır, su arklarla bahçelere gelirdi. Yazın köyün bir kısmının bahçesinin kurumaması, sebze yetişmesi bu suyun yeterliliğine bağlıydı.
Eminatın o sene yine kararlı bir şekilde bahçede domates, salatalık, biber, soğan, kabak, mısır, patates yetiştirecektir. Bahçeyi özenle belleyerek hazırlar; maşalalar yapar ve grup grup sebze fideleri diker, onlar da öyle güzel tutar ki, insanın yüzüne gülerler. Bu güzel bahçeyi kurutmamaya kararlıdır. Bu nedenle, su sırasının iyi değerlendirilmesi önemlidir.
Eminatın, sabah erkenden arkları kontrol ederek yukarı çeşmeye ulaşır. Gölün su gönderme deliğini açar. Hava hala alacakaranlıktır. Henüz gün yeni ağarıyor. Su hafif hafif çıkardığı hışırtılarla beraber hedefe doğru ağır ağır ilerler. Suyun bırakıldığı yerle hedef bahçe arası yaklaşık 700-800 metredir. En uzak bahçe onlarınkidir. Eminatın’ın bahçesinin yanında hemen Rafet emminin bahçesi vardır.
İkinciyi sulayan kendini şanslı hisseder, çünkü ark ıslandığı için suyu artık emmez ve su hızla yoluna devam eder. Bu defa ilk sıra Eminatın’ındır ama su da ilerlemede adeta nazlanır. Sonunda su Rıza ağabeyin evinin önüne gelir ve onların bahçesinin içinden çıkıp biçilmiş tarlaya yaklaştığında bir de ne görmeli. Değirmen için toplanan eşekler su argının kıyısına örklenmiş ve su argını darmadağın etmişler. Bir kısmı arkın içine yatmış, kalkmıyor.
Eminatın fena halde kızar ve bir yandan eşekleri argın üzerinden uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan da suyun boşa gitmemesi için argın önünü açmaya çalışır. Ama yetiştirmek mümkün değildir. Eşeğin biri uzaklaşırken diğeri tekrar argın içine girer, argı bozarak suyun gidişini değiştirir.
Eminatın; “Herif, Güccük, Ali oğlum su boşa gidiyor. Çabuk bana yardım edin” diye bağırır.
Bağırır, çağırır ama sabahın o saatinde sağda, solda görünürde kimse yoktur. Bakar olacak gibi değil, pratik bir çözüm bulur.
Başlar eşeklerin iplerini hızlı hızlı çözmeye. O kızgınlıkla; “Haydi hepiniz serbestsiniz” der.
Sonra zor güç de olsa argı tekrar onarmayı başarır ve suyu bahçesine ulaştırır.
Sabah iyice güneş yükseldiğinde, aile sağa sola dağılan eşekleri zorla toplar. Öyle ki eşekler de çok kıymetli ve emanet alınmıştır ve sağ salim geri teslim edilecektir.
Hasan dede kızar;
“Çıtağın kızı, bu eşekleri bulamasak ne olacaktı. Adamlara ne diyeceğiz. Yarın değirmene buğday nasıl gidecek.”
Eminatın bu; “Ne yapayım herif, siz de argın kenarına örklemeseydiniz. Biriniz yardıma gelseydi. Az daha suyu bahçeye getiremeyecektim. Bahçem kurursa ne olacak? Ne yedireceğim ben size yazın” şeklinde cevap verir.
Hasan dede başını sallarken; “Sen de haklısın avrat” diye mırıldanır.
Ertesi sabah buğday çuvalları eşeklere yüklenir. Her aileye iki çuval buğday olacak şekilde yükler ayarlanır ve değirmene gidilir. Kapkara eşekler ertesi gün değirmenden bembeyaz gelinlik giyerek dönerler. Sırtlarındaki yük onların şeklini de değiştirmiştir.
Unlu eşekler, aynı zamanda açlığın güvencesidir. Eşekle gelen unlar kıymetlidir, hem de çok kıymetlidir.