25-Düğün Yeri Oyun Yeri

Hasan dedenin kız kardeşi Fidan bacı Gemerek’te Yahya bey ile evlenir. Yahya bey; o yörenin ileri gelen eşrafından Çataklardandır. Yahya beyin ikinci evliliğidir. İlk eşinden Fatma, Lütfiye ve Yıldız isminde üç kızı vardır. Fidan bacının da ikinci evliliğidir. Onun da ilk evliliğinden Lütfi ve Osman isminde iki oğlu vardır. Hayatın zorlu sınamalarından geçen bu iki insanın birlikteliğinden Behsat,  Hatice ve Rayhal isminde üç çocukları daha olur. Bu aile büyük ailenin de ötesinde, kendine özgü, çok geniş bir ailedir. Fidan bacının oğlu Lutfi ile Yahya beyin kızı Lutfiye evlenince, dışarıdan birisi için bu ailenin yapısı daha da karmaşık görünür.

Gemerek’ten Fidan haladan haber gelir, Behsatın düğünü var, köyde tüm akrabalara, eşe dosta duyurulması istenir. Anadolu’da düğün denildi mi aylar öncesinden hazırlıklar başlar. Okuyuntu (davetler) gönderilir önceden. Akraba eş dosta, komşuya önemli görevler düşer. Düğünler aynı zamanda bir kaynaşma, varsa kırgınlıkları atma yeridir.

Dayıları hazırlığa başlar, elbette yeğenlere de önemli görevler düşmektedir. Gençleri almış bir telaş, destek olmak, misafirlere hizmet etmek tamam, ama gençlere bir de oynamak düşer. Öyle ya “Düğün yeri oyun yeri” derler.

İç Anadolu’da özellikle Gemerek bölgesinde, bölgenin havasından veya suyundan mı, geçmişte yaşanan üzüntülü olaylardan mı, oyun konusunda müthiş bir çekingenlik vardır. Bu durum Kömerende daha da belirgindir.  Bazen gençler ancak düğünün biteceği saate doğru açılırlar, saat 24’den sonra düğün yeniden başlar. Çalgıcılar nerdeyse uykusuzluktan ayakta uyuyacaklar ama gençlerin son bir kez istekleri hiç bitmez.

Sonuçta gençleri de düğün yaklaştı, nasıl oynanacak telaşı alır. Oyun oynamak da zor iş, özellikle de izleyenlerin önemli bir kısmı genç kız ise iş daha da zor, rezil olmak var işin içinde. O yüzden bir şey yapmak lazım.

Veysel ağabey ve akranları Mürsel, Mehmet Duran ağabeyler başta olmak üzere dört beş kişilik arkadaş grubu karar verirler.

Bu iş böyle bekleyerek olmaz. Prova yapalım, birbirimize eksiğimizi söyleyelim. Düzgün oynamayı öğrenelim. Bu fikir akla yatar ve uygun bir çalışma yeri ararlar. Akıllarına bu dönemde pek kimsenin geçmediği yokuşun altındaki derenin içi gelir. Derenin içinde düz alan da vardır, soğuk su da vardır, ses de duyulmaz dışardan. Haydi derler ve tutarlar yokuşun altının yolunu, inerler dereye.

Hafif düzlük güzel bir ağaç altı ayarlarlar. Tamam burası iyi, son bir gözlemle sağa sola bakarlar. Kimse yok. İki kişi gözlemci, iki kişi ortada oynayacak, iki kişi onları izleyip eleştirecek. Sırasıyla ikişer ikişer değişecekler. Başlar oyun provası. Kalkar eller yukarı. Sağdan, soldan, aferin. Kaldır kolunu. Bak oluyor, oluyor, biraz daha eğil, sağa sola sallan derken bayağı kaptırırlar kendilerini bu provaya. Kendilerine güven gelmeye başlar. Bak Veysel ağabey iki kolunu da aynı anda kaldır, vallahi oluyor. Biraz da sağa sola.  Şimdi bir de müzik olsa.

Derken ısınan gençler şakada şukada, oynamaya devam ederken, olacak bu ya, oralara kırk yılda bir uğrayan ve derenin üstünde bağları olan Hacı Mustafa ağabeyin bağa gidesi gelir. Ve aksilik bu ya, kestirmeden derenin içinden bağlarına geçmek ister. Mustafa ağabey, Efendi emminin eşi Fethiye ablanın kardeşidir ve yedi sekiz yaş büyüktür onlardan.

Derenin başına geldiğinde, birden sesler duyar derenin içinden ve şaşırır. Biraz daha yaklaşarak kulak kabartır.  Bayağı dereden parmak şıkırtıları geliyor. Allah allah ne oluyor orada diye merak eder. İyice yaklaşır, görünmemeye çalışarak, ne görse; gençler düğünü başlatmışlar bile. Sonra utanmasınlar diye yavaşça ayrılır oradan. Ve hiç kimseye düğün akşamına kadar gördüklerinden bahsetmez.

Düğün akşamı vakit gece yarısına yaklaşır ama hala gençlerin düğünü bitirmeye niyeti yoktur. Sonunda Mustafa ağabey dayanamaz ve başlar takılmaya. “Bunlar antrenmanlı, aferin gençler, aferin. İşte böyle çalışır hazırlanırsanız gereğini yaparsınız.” Sonra da bu antrenman işi gençler arasında unutulmaz bir espri olur: “Düğün yaklaşıyor, gidip yokuşun altında hazırlanmak lazım.”

Ağabeylerinin espri konusu olan oyun hazırlıkları küçükleri de çok etkiler.  Sonuçta aynı yapıda yetişiyorlar.  Hüseyin’in bu espri üniversiteye gittiğinde de aklından çıkmaz, düşünür o günleri ve kararını verir. Halk oyunlarına katılacak en az üç dört yöreyi öğrenecektir. Gerçekten de KTÜ’deki üniversite yaşamında halk oyunları folklor çalışmalarının yaşamında çok özel bir yeri olmuştur. O güzel kampüs üniversitesi gelişim için pek çok fırsatı sunmuştur öğrencilere.

Hüseyin Trabzon’da koyduğu hedefe ulaşmayı başarır.  Artvin başta olmak üzere, Bitlis, Silifke ve Antep yörelerinin halk oyunlarını öğrenir. Hem de üniversiteyi şenliklerde temsil edecek ekibin içinde yer alacak kadar kendini geliştirir. Ancak aklında köy, Kümeören vardır. Ve bu süreçte ağabeylerinin oyun hazırlıklarını hiç unutmaz ve bir karar daha verir. Yazın köye gittiğinde gençleri çalıştıracaktır.

Öğrendiği ilk yöre Artvin yöresidir ve Hüseyin toplar gençleri, haydi bakalım size halay öğreteceğim. Bir teyp ve bant kaydı ile çalışmalara başlar.

Ayvası var narı var..

Türlü türlü hali var

Atamızdan yadigar

Bizde Atabarı var..

Bir, iki, üç sağ, dört sol, hop..

İki yaz çalıştırır gençleri ve üçüncü yaz geldiğinde bir düğünde buluşulur köyün gençleriyle. Hüseyin onlara sadece iki yörenin dört beş klasik oyununu öğretmiştir. Oysa gençler, kendi yöreleri, Sivas halayları da dahil popüler oyunları nerdeyse profesyonelce oynarlar. Bacaklar kırılmış, kollar rahatlamış, müthiş bir öz güven gelmiştir onlara. Geçmişte yaşanılan eziklik düşünüldüğünde gurur duyulur onlarla. Üstelik kışın 15 günde başlanılan satranç işi de epeyce gelişir.

Hüseyin rahmetli Ali ağabeyin kaybından sonra ilk bayramda memlekete gider. Konu komşunun taziye ziyaretleri nedeniyle evden ayrılmaz. O zaman çocuk olan Urhiye ablanın oğlu Sayım da evlerini ziyaret ederek başsağlığı dileğinde bulunur. Rafet emminin oğlu Sayım Şener’in küçüğüdür. Konu geçmişe, çocuklukta yaşanılan anılara gelir.

Sayım duygularını şöyle açıklar:

“Ağabey, Hasan emmimin çocukları bizlere gelişmemiz değişmemiz için hep model oldu. Rahmetli Ali ağabeyim geldiğinde biz kendi ağabeyimiz gelmiş gibi bayram ederdik. Hatırlıyor musun bize folklor öğrettiğini. Sonra santranç öğrenmeye başlamıştık bir kış. Biliyor musun ağabey, ondan sonra bölgede santrançta bizim çocukların üstüne kimse çıkmadı. Ortaokulda hep yarışmalarda önde gittik. Köyde okuyamayanlar için kışın müthiş bir eğlence ve kaynaşma aracı oldu.

Hakkınızı helal edin, mekanı cennet olsun Ali ağabeyimin…”

Check Also

Ali Gardaş/Resimler