29-Ali Gardaşın Kavgacı Hali

İlkbaharın son günleri, yazın sıcağı kendisini iyiden iyiye hissettiriyor. Otlar serpilmiş, boylanmaya başlamış, doğa yenilenmenin sağladığı cazibeyi tüm canlılara en iyi şekilde sunuyor. Kayısılar tomurcuklarını çağlaya dönüştürmüş ve çağlalar da insanlara; “Sabredin yeni yılın ilk meyveleri yolda” diyor.

Çayırlar, otlar inadına yeşil, boylanmış ama tazeliğin verdiği enerjiyle dimdik ayakta, hayvanlar için dayanılmaz bir cazibe oluşturmaya başlamışlar. Henüz işler tarlada, bağda bahçede yoğunlaşmamış, ama eli kulağında. Ha bugün ha yarın başınızı kaşıyacak vaktiniz olmaz. Hazırlanmak gerekiyor bu amansız çalışma dönemine. En önemli hazırlık aracı, elbette size enerji veren araçlar.

At yayma döneminin başlangıcındaki günlerden birinde, Ali Gardaş ve arkadaşları atları çayırlık alanlara ve otlaklara yaymaya götürür. Köyün gençleri, ya da kendini genç hissetmeye başlayan çocukları, Kayacığın çayırlığında, geniş bir otlak alanında, Ali Gardaş, Rıza ağabey ve Ali Efendi buluşurlar. Aralarında iki üç yıl yaş farkı olmasına rağmen çok iyi arkadaştırlar. Birlikte büyümenin yanında öksüzlük, yoksulluk, çok küçük yaşta üstlendikleri sorumluluklar ve yaşam mücadelesi bu birlikteliği pekiştiren gerçeklerdir.

İçlerinde en büyüğü olan Rıza ağabey, büyüklüğünün avantajını da kullanarak sık sık; “Atları çevirin, şurada toplayın, sakın ekinlere zarar vermeyin” diye emirler verir. Eğer içlerinden birisi Rıza ağabeyin isteğini yerine getirirken birazcık da olsa ağırdan alırlarsa, hemen tehdit gelir; “Bak ben atları alıp başka yere giderim ha”… Onlar da tek başlarına kalacak kadar kendilerini büyük ve güçlü hissetmedikleri için içlerinden gelmese de tamam derler, yapacak bir şeyleri yoktur.

Kısa bir süre sonra atlar kendi havalarında, tok karnın tadını çıkarırken, gençler de başlar kendi aralarında oyunlar oynamaya. Böyle bir günde Ali Efendi atlarını bırakır çayırın kenarındaki ekinlik alana. Ali Gardaş uyarır; “Çıkar atları, yaymayalım elin ekinini, ayıp olur”. Ali Efendinin bugün inatçılığı üzerindedir, hiç oralı olmaz. Ali Gardaş arkadaşına sözünü dinletemediği için huzursuz olur. Bir süre sonra Rıza ağabey de gelir olay yerine.

Rıza ağabey alışmış emir vermeye, “Çıkar” der hemen atları.  Fakat bu defa durum farklıdır ve söz dinleyen yoktur. Derken kavga başlar. Rıza ağabeyin Ali Efendiye gücü yeter. Güreş tutar gibi başlar kavga. Rıza ağabey alır Ali Efendiyi altına. Tamam mı, çıkaracak mısın? Ama evet sesi yok. Bu arada gürültüyü duyan başka gençler de koşarak gelirler kavga yerine. Gelenler Ali Efendinin arkadaşlarıdır ve Ali Efendiyi kurtarmak isterler Rıza ağabeyden. Ve yüklenirler Rıza ağabeye. Bu defa güçler denk olmaya başlamıştır.

Rıza ağabey bir ara kalır altta, tekrar üste çıkmaya çalışırken gözü Ali Gardaşa ilişir. Kendisini tatlı bir tebessümle izleyen Ali Gardaşa dayanamaz çıkışır; “Neden yardım etmiyorsun, yardım etsene, al şunları üzerimden. Neden kayırmıyorsun amcoğlunu”. Ali Gardaşın gülümsemesi daha da belirgin hale gelir ve şöyle karşılık verir; “Neden kayırayım ki, ne güzel dengeli bir şekilde kavga ediyorsunuz. Birazdan yorulur, bırakırsınız kavgayı.”

Bunu duyan Ali Efendi ve arkadaşları, dayanamaz ve başlarlar gülmeye. Sarmaş dolaş kavga eden insanlar bir anda bırakmışlardır kavgayı. Ali Gardaşın dengeli ve insancıl yapısı bitirmiştir kavgayı.

Rıza ağabey amcasının oğlu Ali Gardaşdan çok şikâyetçidir ve bunu şöyle açıklar;

“Çocukluğumuz beraber geçti, ben kavgayı seven birisiydim. Ne zaman emmioğlu Ali, yanımda olur, ya hiç kavga edemem, ya da başlayan kavga kısa bir sürede arkadaşlıkla biterdi. Ali Gardaşın sayesinde ben doyasıya kavga edemedim köyümde.

Ee Ali Gardaş, öbür dünyada bunun hesabını soracağım senden, mekanın cennet olsun…”

Check Also

Ali Gardaş/Resimler