İlkokul yeni bitmiş, ortaokula başlamış Mustafa, Hacı ve Hüseyin. Şanslılar, çünkü birlikte çok başarılı arkadaşlarından sadece bu üçü bu şansı yakalayabilmişler. Hacı’nın ebesi Gemerek eşrafından Parkıtlardan olunca çok kolay ev bulurlar. Arkadaşları da vardır, yukarı mahalleden. Hüseyin ablasının yanında, Mustafa ise Gemereğe taşındıkları için kendi evlerinde kalıyor. Okuldan gelince adettendir, büyükler ziyaret edilir, neler yapılıyor, okul nasıl gidiyor, anlatılır. Onların “Aferin, aferin” sözleri bu hayat mücadelesinin de enerji kaynağı olur.
Bir hafta sonu Hüseyin ve Mustafa Kömerende buluşurlar. Haydi derler, Battal Emmiyi görmüyoruz bir süredir, ziyaret edelim. Battal emmi, Deli Güççük ağanın amcasının oğludur. Kırıklı Köyü istikametinde, hemen köyün uç tarafında, bahçesi olan, tahta kapılı bir evde oturur. Ahşap tahta kapıyı çalarlar birlikte. Tak, tak tak. Pamuk bacı, Pamuk bacı. Biraz sonra kapı aralanır, kapıyı açan Pamuk bacıdır. Bizi görünce canlanır, gençleşir birden.
“Hoş geldiniz çocuklar, gelin, gelsenize içeri. Emminiz içerde oturuyor, haydi odaya geçin.” Bir giriş holü, iki oda ve arkada genişçe bir evliği vardı. İçeri girince hemen sağdaki oturma odası; halı kaplı, sert yastıklar, yün minderler ve özel dokunmuş kilimler ve halılarla döşenmişti ve tertemizdi. İki yaşlı insan, tertemiz bir yaşam alanı yaratmayı başarmışlar. Battal emmi, bizi görünce çok mutlu olur, hemen ayağa kalkarak; “Oo çocuklar gelmiş, bizim okullu gençlerimiz” diye sıcak bir şekilde karşılar.
Sanki geleceğimiz, umut kaynağımız diyor. Ve koskoca adam, namı diğer Battal Efendi, eğitimli çocuklara verdiği değerin bir göstergesi olarak ayağa kalkıyor. Hemen koşarak elini öpüyoruz. Alıyor bizi iki yanına, Pamuk kız, bir çay koy. Hacı nerde onu da çağır. Sen de gel. Şu gençlerle biraz sohbet edelim.
Battal emmi; “Hasan efendi, Eminatın nasıl” diye sorar? “Cemal efendi nasıl? Biz inemiyoruz aşağıya, onlar da pek çıkamıyorlar bizim buraya. Çok selam söyleyin çocuklar. Unutmasınlar Battal emmilerini burada. Eee anlatın bakalım. Gemerek nasıl, okul nasıl? Bizim Hacı pek bir şey söylemiyor. Göreyim sizi, nasıl okunurmuş gösterin onlara.”
Bu arada Pamuk bacı elinde bir minderle beraber çaydanlığı getirir. Minderi serer, bir kenarına çaydanlığı kor, minderin diğer kısmını kapatarak üzerine, iyice sarar çaydanlığı. Soğumasın, dinlensin çay der. Bardakları getirir. Bu arada Battal emmi gözüne bakar Pamuk bacının, sanki çocuklara sadece çay mı ikram edeceksin der gibi.
Pamuk bacı mesajı almıştır, sabret Battal Efendi der, Hacı da gelsin, bir şeyler hazırlıyorum. Birazdan Hacı gelir arka bağdan. Gelince köye, dedesinin işlerini toparlar, bağa bakar, bahçeyi beller. Bizi görünce güler Hacı; “Hoşgeldiniz emmoğlu” der.
Çok geçmeden mis gibi taze yumurta kokusu gelir odaya kadar. Tereyağıyla pişmiş taze yumurta, yoğurt ve kara kovandan çıkarılmış petekler içindeki bal, bakır tepsinin üzerinde getirilir odaya. Isıtılmış pobuç ekmek, ayrı bir armoni salar ortaya.
Sıkıysa yeme. Sohbet koyulaşarak devam ederken, afiyetle indirilir mideye bu organik gıdalar. Ayrılık vakti geldiğinde sıkı sıkı tembihler yapılır. Dersinize iyi çalışın, bakın Ali ağabeyin Veysel ağabeyin bu imkanı olmadı. Onların adına da başarılı olmanız gerekiyor. Annenize babanıza yardımcı olun. Gemerek’te akrabaları ziyaret edin. Çıkarken Pamuk bacı sorar; “Anan iyi mi?. Ebengile uğruyor musun Gemerek’te. Bak anan, Eminatın kırkından sonra buldu seni. Allah kırk yıldan sonra onun yüzüne baktı. Annene iyi bak. Onu ihmal etme.”
Kapıdan ayrılırken Ayşe hatun (Anşaatın) bacı uzaktan görünür. Amcalarının kızı, sitem dolu bir bakış fırlatır, bize neden uğramadınız der gibi. “Anşaatın bacı nasılsın size de başka zaman uğrayacağız. Efendi emmim nerde.” Diye sorarlar. Anşaatın bacı; “Nerde olacak, o taş sökmekle meşgul. Emminizi bilirsiniz. Yine bir dam yapacakmış, kuyuya duvar mı örecekmiş, traktörü aldı, taş ocağına gitti. Elinde malina, kazma, çekiç durmadan taş söküyor” diye cevap verir.
Efendi emmi Battal emminin biricik oğludur; ortalama 45-50 kg, 155-160 boylarında, zayıf ama çalışkan mı çalışkan, kendine has üslubu olan, sohbet ve davranışlarıyla kendini kanıtlamış birisidir. Köyde iki üç dönem de muhtarlık yapmıştır. Onun kendi başına yaptığı bir su kuyusu var ki, akıl alır gibi değil, hala anlatırlar o kuyuyu nasıl yaptığını, köye ilk traktörü getirenlerden, sürecek arazisi olduğu için değil, merak ve çalışma arzusu ağır bastığından traktör kullanır.
Anşaatın bacı mecaz anlamda takılır; “Emminiz biraz başına buyruktur, kafasına taktığını yapmadan bırakmaz.” Öyle ya da böyle, susuz bir alanda bir cennet yaratmayı başarmıştır Efendi emmi. Ve çocukları Hacı, Şenel, Galip, Sinan, Yasemin ve Onur hepsi de pırlanta değerindedir.