1978-1979 yılları, bir yağ fabrikasında çalışan Ali Gardaş her gün erkenden kalkar, çiğitleri kamyona yükletir ve fabrikaya götürür. İşi oldukça ağırdır ve geç saatlere kadar sürer. İş dönüşü eve kamyonuyla gelir ve hafta sonu iş yoksa kamyon kendisinde kalırdı.
O hafta sonu yarım gün çalışan Ali Gardaş öğle üzeri eve gelir. “Erken hazırlanın da bugün dayımgile gidelim,” der. Herkesi sevinç kaplar, Ali Gardaşın Gomeri ile gezmeye gitmek, hele de Misis’e gitmek çok heyecanlandırır tüm aileyi. Sebahat, “iyi olur Ali, çok özlemiştim, babam da uğramadı iki haftadır, ben yemeğinizi hazırlayayım” der. Ali Gardaş, eşi Sebahat ve lisede okuyan kardeşi Hüseyin otururlar hızla sofraya. Sebahat yengenin Adana (patlıcan) dolması ünlüdür, yanında evde hazırlanmış turşu ve yoğurt da vardır. Çay servisini ise Hüseyin yapar.
Çayın ikinci bardağı bitmek üzereyken, sabah 5.30’dan beri ayakta olan Ali Gardaşın gözleri ağırlaşmaya başlar. Hafifçe bir pike örtülür üzerine ve kısa bir süreliğine de olsa şekerleme yapması sağlanır.
İkindi vakti geçmiş gün batımına doğru yaklaşırken haydi hazır mısınız çıkalım artık der Ali Gardaş. Hüseyin, “Biz hazırız abi, ben çantayı alıyorum” der. Kamyonun anahtarlarını ve hazırlanan küçük çantaya alarak kamyona doğru yönelir Hüseyin. Ağabeyi gelmeden önce arabayı çalıştırarak hazırlamak onun için çok zevkli bir iştir. Çalıştırmasına çalıştırır Hüseyin arabayı, fakat biraz hareket ettirmek isteyince olan olur. Daha üç dört metre ilerlemeden yandaki pirketten örülmüş bahçe duvarının yamulmaya başladığını farkeder. Zoraki de olsa durdurabilir Gomeri. O sırada Ali Gardaş gelir, yetişir. “Gardaşım kendine veya başka birine zarar verirsen ne olacak” der, kızar kardeşine. Sonra da tekrar gönlünü almaya çalışarak, “Otur şu yanıma” der, “Bak! bunlara dikkat etmelisin, deneyeceksen ben varken denemelisin” diye sıkıca tembih ederek gönlünü alır. Hüseyin, ağabeyinin ilkokuldan bu yana ilk kez kızdığını görür.
Sebahat’ın da gelmesiyle hava yumuşar, “Bak” der, “Kaynın komşunun duvarını yıkacaktı. Yarın unutturmayın da düzeltelim şu duvarı.” Sebahat, “Tamam Ali, olur, çocuk bilerek mi yaptı, fark edememiş,” der. Şakirpaşa’dan Havaalanına kadar bir süre sessizlik içerisinde yolculuk devam eder. “Bugün hava da çok sıcak” der Ali Gardaş; “ Adananın sıcağı bizi öldürecek.” Sebahat yenge; “İki kez evi yıkadım Ali, evlerde de durulacak gibi değil, sonbahar geldi ama hala havalar çok sıcak gidiyor. Misis şimdi esiyordur ha” der. Havaalanı, Kuruköprü, Garajlar, Yavuzlar, İncirlik, derken Misise yaklaşılır. 40 km’dir, evle Misis’in arası. Misis’e girildiğinde, herkesin heyecanı artar, sanki ilk kez gelinen bir yerdir burası. Eve doğru dönüldüğünde Tankerci Mehmet’in o heybetli tankeri görünür uzaktan. “O! dayım da evdeymiş, iyi der” Ali Gardaş. Kapıya gelindiğinde kamyonun sesini duyan hemen koşar, demir kanatlı kapının aralığından çıkarlar dışarı. Remziye bağırır, “Ablamgil geldi, ablamgil geldi.” Ali Gardaş sitem eder, “O! Garakız, sadece ablan mı geldi. Bak biz de geldik.” Gülüşmelerle birlikte, Aysel, anneleri Hayat hanım çıkarak gelirler. Dayım nerede diye sorar Ali Gardaş. Hayat yenge, “Oğlum bilmiyor musun? Dayın ağaçları her gün sulamadan içi rahat etmez, arkada, bahçede” der.
Hoşgeldiniz, hele bir geçin, dinlenin. Hüseyin aile içindeki adıyla Güccük, yengesinin elini öper. Aysel, “Lan ben de ablanım, aramızda tam 24 ay yaş farkı var” der. Gülüşmelerle birlikte aile kucaklaşır. Remziye, “Oo iyi Hüseyin de gelmiş, ben de ödevlerimi kime yaptıracağım diye düşünüyordum. Beni biraz matematik çalıştırırsın artık” der. Aysel dayanamaz, “Bu oğlanı zorla profesör yapacaksanız vallahi” der. Bu ders işi Hüseyin’in çok hoşuna gider. Elbette, öğretmek güzel bir duygu, onu tatmaya başlamış Hüseyin. Ama, “Tamam, çaydan sonra çalışırız” sözcüğünün arkasından yüzündeki pembe değişim, içinde başka kıvılcımların oluştuğunun kanıtı gibidir.
O hafta sonu çok güzel geçer, tüm aile üyeleri için. Dönüşte, Sebahat yenge; Ali der, “Hafta içi bir akşam erken geldiğinde de amcamlara gidelim, onları da göremiyoruz kaç haftadır.” Ali Gardaş; “Tamam Sebahat bakarız, hafta içi çok zor ama iş denk gelirse olur…”
Ali Gardaşın işi Cuma akşamı biraz erken biter. Akşamın 8’i olmuştur, yaz mevsiminde bu erken sayılan bir vakittir. Eve geldiğinde “Çayı Ahmet dayımgilde içelim” der. Yemekten sonra Ahmet dayıgile gitmek üzere evden birlikte çıkarlar. Arabaya doğru yürürken, Ali Gardaş, “Gardaşım sigaram kalmamış, sen bakkala uğra bir paket sigara al, oradan arabaya gelirsin” der. Hüseyin koşarak Kayserili Bakkal Mehmet emmiden sigarayı alır. Mehmet emmi sigarayı verirken sıkı sıkı tembih eder, selam söyle Ali emmiye, az içsin şu sigarayı. Çok Sever Ali Gardaşı, elinden gelse, işe yarayacağını bilse bu illet sigarayı ona satmaz. Hüseyin gülerek; “Baş üstüne, söylerim” diyerek oradan uzaklaşır. Koşarak kamyona doğru yönelir. Bu koşarak iş yapma (yumuş tutma) alışkanlığı ortaokuldan kalmıştır Hüseyin’de. Ortaokulda okurken Mulla amca “Oğlum haydi bize fırından sıcak ekmek al” dediğinde, Hüseyin’in ne zaman gidip geldiği anlaşılmazdı.
Nefes nefese kamyona yaklaşan Hüseyin, erken gelerek sürpriz yapacaktır abisine. Birden kamyonun önünde Sebahat yengenin sesi duyulur. Kamyonun arkasında kaldığı için Hüseyin’i görmemişlerdir. “Herif, hevesleniyor, öğret şu çocuğa araba sürmeyi, maşallah akıllı çocuk, ara sıra çalıştırsan ne olur? Ali Gardaş gözlerini açarak kızgınlık ifadesiyle olmaz der, olmaz, sonra şoförlüğe heveslenir, benim Gardaşım okuyacak, bizim gibi el kapısında şoför olmayacak. Ağabeyinin sözlerini duyan Hüseyin usulca kamyonun arkasına saklanır. Çok etkilenir bu sözlerden ve dört beş dakika sonra yavaşça, sanki yeni geliyormuş gibi açığa çıkar. O günden sonra da, ağabeyinin bu anlayışına saygı göstermesi gerektiği inancıyla asla Gomeri sürmeye çalışmaz.
Ahmet dayı, Misiri yenge onları görünce çok sevinir. “Neredesiniz kaç gündür, bugün gelirler, yarın gelirler diye bekliyoruz” der. Sanki çaya değil yemeğe gelinmiş gibi, Misiri yenge onlar için çok özel yiyecekler hazırlar. Ahmet dayı da güzel anıları, geçmişte yaşanan güzellikleri anlatmaya başlar, derken zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz. O ara Misiri yengenin uyarısı gelir, “Ahmet, senin anlatacakların bitmez, maşallah çenen açıldı, Allah’ın günü küpe mi girdi. Başka gün anlatırsın, Çocuklar yarın işe gidecek, okula gidecek.” İşlerine gelmese de bu uyarı yerden göğe kadar haklıdır. Ve kısa bir süre içerisinde dikkate alırlar bu uyarıyı. Gelecek Cuma erken gelme sözü verilerek Kanal Köprüden ayrılırlar.