46- Gomerle Misis Yolculuğu

Ali Gardaş, Misis’e gidelim dediğinde herkesi bir sevinç duygusu kaplardı. Çünkü, orada büyük bir aile dayanışması yaşanırdı. Bu yüzden ziyaretin uzun sürmesi için Misis yolculuğunun ertesi gün tatil olan bir günde yapılması tercih edilirdi.

Misis, yeni adıyla Yakapınar, Adana’ya 30 km uzaklıkta, Ceyhan nehrinin kıyısında önemli tarihi yerlerden biridir. Ünlü, “Misis Höyük Müzesi” oradadır. Bir deprem yaşamış ve yeni Misis biraz daha yukarı düzlüğe kurulmuş ve tarihi Ceyhan nehrinden sadece bir koşu mesafesi kadar uzaklaşmıştır.

Rahmetli Mehmet Kızılşar, ona o bölgede Kayserili Mehmet Ağa veya namı diğer Tankerci Mehmet derler. Onun yanında kimse elini cebine atamaz. Onun masasına oturan kimse destursuz kalkmaz,  hiç hesap ödemez, kimse çay ısmarlayamaz.  Misis bölgesinde kimse ona yan bakamaz. Kimseye haksızlık etmez, ama kimseye de ettirmez. 185 boyunda çok düzgün fiziği olan, 100 kiloluk bir adamdır tankerci Mehmet. Kusursuz yüz hatları, ciddi mi, ciddi görünüşü ve mükemmel fiziğiyle pehlivanlara taş çıkartacak birisi, daha doğrusu eskilerin deyimiyle adam gibi bir adamdır.

Çok ciddi görünümünün altında çocuklar kadar yufka yürekli, yardımsever birisi vardır. Ama gel gör ki, birisi yamuk yapmaya görsün, asla affetmez. Bir tankeri var: Mersinden Misis civarındaki istasyonlara petrol taşır. Her gece üçte kalkar, arabasını hazırlar, yola çıkmadan önce, tankerini en az yârım saat çalıştırır.  Camlar silinir, arabanın yağına, suyuna bakılır, her şey tek tek kontrol edilir. Sonra, araba ısınırken kahvaltıya geçilirdi.

Hayat yenge, özenle hazırladığı kahvaltı yapılırken sorar;

–Aslanım akşama özel bir isteğin var mı?

Son keyif çayından sonra, saat dört olduğunda Tankerci Mehmet yola çıkar. 01 AC 944 plakalı, Alman yapımı Türkiye’de üç veya dört adet olduğu söylenen uzun akslı, çok dikkat çeken görünümlü bir aracı vardır. Hele kornası iki km öteden ben geliyorum derdi sanki.

Köye geldiğimizde rahmetli Mehmet ağanın o ciddi suratından çocuk mutluluğu akardı. “Neden gelmiyorsunuz çocuklar, biz bu gâvurun işini bırakıp gelemiyoruz.”  Ve sorardı Hayat hanıma; “Ne yapacaksın çocuklara”. Hayat yenge hemen oradan çıkışırdı. “Sen hiç merak etme, Mehmet aslanım (o kocasına aslanım diye hitap ederdi). Ben onlara dolma yaptım, gelirler diye içime doğdu. Yarın kalırlarsa onlara dışarda balık yapacağım.” Hayat yengenin balığı meşhurdu. O istavritin lezzetini doruğa taşır, ona öyle özel bir sos yapardı ki, hala tadı pek çok insanın damağındadır.

 

Check Also

Ali Gardaş/Resimler