Ali Gardaş Adana’ya çalışmaya gitmiş ve orada Mehmet dayısının kızı Sebahat ile nişanlanmıştı. Sebahat yeni 18’ine basmış, henüz çocuk denilecek yaştadır. Ali Gardaş da askerliğini yeni bitirmiş, ağır vasıta ehliyetini almış ve bir fabrikada çalışmaya başlamıştır.
İşinin yoğunluğu nedeniyle nişanlısını görmeye çok fazla gidemez. Ancak mesai olmadığında, iki üç haftada bir, hafta sonu gidebilir.
Nişanlıya gitmenin bir takım kısıtlayıcı özellikleri de bulunur: “Aman dayın kızar, komşular ayıp karşılar, fazla ortada görünmeyin” derler.
Ali Gardaş geldiğinde herkes çok sevinir. Aile onu çok sever ve hep bir arada olmaktan mutlu olurlar. Bu sevgi çok güzel güzel olmasına ama nişanlıların birbirleriyle birkaç kelime konuşmaları için vakitleri bile olmaz.
Hele bir ikizleri var, Remziye ve Haluk, tek yumurta ikizleriydi onlar. Ablalarını çok severler. O’nun dizinin dibinden ayrılmazlar. Özellikle Ali ağabeyi ve Sebahat ablasının yanında oynamak onlara özel bir haz verir.
Havalar ısınırken ilkbaharın enerjisi, güzelliği her şeye yansır. İnsanlar daha sevecen, daha güler yüzlü ve daha umutlu olur.
Ali Gardaş o hafta sonu Misis’e gider. Mehmet dayısı iştedir, ancak akşamüzeri gelebilir. Hayat yenge öğle yemeğinden sonra akşam hazırlığına başlamıştır. Evde nişanlısı Sebahat ve ikizler vardır. Büyük ağabeyleri Osman babasıyla iştedir, Aysel ise kurstadır. Nişanlılar için baş başa konuşmaları için az da olsa bir fırsat vardır.
Hayat yenge çok çalışkan birisidir. Akşama Mehmet aslanı için özel yemekler hazırlar. Şimdi misafirleri de var. O nedenle Hayat yenge işle uğraşırken herkesi unutur. Ama ikizler, ah bu ikizler. Beş dakika da olsa onları yalnız bırakmazlar.
Birden Ali Gardaşın aklına; “Bu çocuklara bir uğraş bulmalıyım” diye bir düşünce gelir. Sonra da; “Hey Çocuklar gelin size bir görev vereceğim” der.
İkizler büyük bir sevinçle yaklaşırlar. “Bakın çocuklar, bu elimdekileri görüyor musunuz?”
Çocuklar pür dikkat ona bakarlar.
“Evet. Şise, gazoz şişesi” derler.
“Aferin. Şimdi bu iki şişenin içini karınca ile dolduracağız. Gazoz şişelerini size aynı anda vereceğim, gidip bahçeden karınca toplayacaksınız. Şişeler dolunca buraya getireceksiniz, hep beraber sayacağız. Bakalım kim daha fazla toplayacak, ikinize de dondurma alacağım, ayrıca en çok toplayana bir oyuncak sürprizim olacak.”
Çocuklar müthiş sevinirler bu işe, hem karınca toplayacaklar hem de hediye kazanacaklardır.
“Oh be, ne güzel iş” diye sevinçle hemen alırlar şişeleri, ceplerinin arkasına yerleştirirler.
“Ne zaman çıkalım toplamaya” derler.
Ali Gardaş yüzlerine bakıp; “İsterseniz hemen çıkabilirsiniz” der.
Onay alan çocuklar hemen evin arkasına, karıncaların çok olduğu, bahçenin toprakla birleştiği yere koşarlar.
Remoş buldum der; “Burada bir sürü karınca var.” Haluk; “Ben de gördüm” der, bir yandan uzaktan karıncaların düzenli hareketlerini izlerler bir yandan bunları nasıl alıp şişenin içine koyacaklarını düşünürler.
Haluk, “Kavanozları gidiş yollarına bırakalım, onlar mecburen kavanoza girerler” der.
Bu yöntem Remziye’nin kafasına pek yatmaz, ama yine de denerler. Gerçekten de karıncalar uyarı almış gibi güzergâhlarını değiştirirler. Gazoz şişesine uğrayan yoktur.
Remziye üç dört karıncayı eline almak ister. Ürperir, yakaladığı karıncaları şişenin içine atmak ister, ama karıncalar onun ellerini bırakmaz. Bir eliyle diğer elindeki karıncaları yakalamaya çalışır. Eli kolu karıncayla dolmaya başlamıştır.
Bu plan da pek işlemez. Karıncaları toplamak için çöple toplamaktan, üflemeye kadar bir yığın yöntemle uğraşırlar. Karıncaların kendi aralarındaki düzenli danslarına dalarlar. Aradan epeyce zaman geçer. Bir ara susadıklarını hissederler ve hemen bahçeden koşarak eve gelirler.
Ali Gardaş sorar; “Nasıl gidiyor çocuklar, karınca bulabiliyor musunuz.”
“Evet ama zor yakalıyoruz” derler.
“Aferin, aferin biraz daha devam edin.”
Sularını içen çocuklar gazoz şişeleri ile birlikte tekrar karınca avına çıkarlar.
Aradan iki üç saat geçtiğinde şişelerde bir miktar karınca olmuştur.
Bir ara Hayat yenge çocukları fark eder. “Hasta olursunuz fazla oyalanmayın bahçede” diye uyarır.
“İşimiz var anne” derler.
“Ne işi çocuklar” diye sorar.
Şişeleri gösteren ikizler “Karınca topluyoruz anne” derler.
Hayat yenge karıncayı ne yapacaklarını sorar.
“Ali ağabey’e götüreceğiz, o da bize dondurma alacak. Ayrıca en çok toplayana da oyuncak alacak” diye cevap verirler.
Hayat yenge bozulur, ama bozuntuya vermez. Kafasını sallar. “Haydi” der, “Şişeleri götürüp Ali ağabeyinize verin. Tembih edin, şişelerdeki karıncaları saysın. Eksik görünüyor, üzerini de kendi tamamlasın, anneme lazımmış dersiniz.”
Haluk ve Remziye lisede okurken sık sık ablasının evine gelirler. Ablalarını ve Ali ağabeylerini yalnız bırakmazlar. Bu karınca anısı da gündeme gelir: “Ali ağabey, bizi kandırıp karınca toplamaya gönderdiğini unutmadık” derler. Ali Gardaş; “Ee ne yapayım. Bizi ablanızla bir dakika yalnız bırakmadınız. Bırakın bir öpücük almayı, bize konuşma fırsatı bile vermediniz” der, gülümseyerek; “Ama güzel karınca toplamıştınız ha” diye ekler.