54-Misis “Sevgi Filizi”

Adana ile Misis (Yakapınar) köyü arasındaki mesafe yaklaşık 30 km civarındadır. Otobüsle gitmek için öncelikle eski garaja ulaşmak ve oradan kalkacak otobüslerin hareket saatlerini beklemek gerekirdi. Gerçi o otobüs yolcuğu da insana ayrı bir haz verirdi. Muavin, Misis’te “Kahveler durağında inecekler” diye seslendiğinde, Hüseyin’in içinde büyük bir heyecan oluşurdu.

Mehmet dayı, bacısı Remziye’yi çok seviyordu ve onun vefatını yıllar yılı unutamamıştı. Bacısının fotoğrafı ölünceye kadar odasında asılı durmuştu. Kardeşine olan düşkünlüğünün sonucu olarak, yeğenlerini de kendisine bırakılmış bir emanet gibi görüyordu. Oldum olası akrabalarına çok özel bir düşkünlüğü vardı.

Hayat yenge ise eşinin akrabasını kendi akrabasından üstün tutar ve severdi. Bu sevgiler çok güzeldi ama Hüseyin’i etkileyen başka bir şey daha vardı. Oraya gittiğinde içini kıpır kıpır ettiren bir şeydi bu. Evet bu, yeni bir duygusal yolculuğun, aşkın ilk filizleriydi. Ama öyle sağlam filizlenecekti ki, lise sonrasında 10 yıl bu filiz kurumayacak, güçlüklere rağmen ayakta kalacak ve 1979’dan 1989’a kadar yeni filizler vermek üzere mutlu sona ulaşacaktı.

Elbette bir sevgi filizini kurutmamak çok bedel istiyordu. Hüseyin bazen eski notlarına, anılarına ulaştığında yeniden o günlere dönüyor ve duygusallaşıyordu. Bir notunda şöyle yazmıştı:

“Sevgi mantık ikileminde, sevgi ağır basacak, her şeye rağmen sevginin gücü tüm mantıksal engelleri ve hayırları yenecek.”

İşte bir not daha:

21 Nisan 1990, Bir Otobüs Yolculuğu:

“Bir senaryo yazacağım. Mantıksal olmaya çalışan duygusal iki insanın senaryosu olacak bu. Bir senaryo nasıl yazılır bilmiyorum. Ama araştıracağım. Çünkü yaşadığımız çelişkiyi ortaya koymak, bu çelişkileri oluşturan nedenleri yargılatmak istiyorum. Belki, sizlere, okuyuculara, izleyicilere, birilerinin aynı çelişkileri yaşamamasına katkı sağlayacağını umuyorum.”

Hüseyin, 1976 yılında Adana’da lise öğrenimine başlamıştı. Bu aynı zamanda onun için duygusallığın da başlangıcı olmuştu. 1980 yazına gelindiğinde lise eğitimi sona erdiğinden Adana’ya veda etmişti. Artık duygularını kalbinin bir köşesine gömme vaktiydi.

1980 Eylül ayının 15’inde Karadeniz Teknik Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Fizik Bölümünde yeni bir kulvarda, üniversite yaşamına adım attı. İlk yarıyıl eğitim dönemi çok başarılı geçti. Ancak ikinci dönemin başlarında dönemin hükümeti bir karar aldı; artık temel bilimler mezunları öğretmenlik yapamayacaktı. Oysa istihdam olanağı Hüseyin için önemliydi, geleceğini riske atmadan hızlı karar vermesi gerekiyordu.

Biraz da dar bir bakışla, yeniden üniversite sınavına girerek bölüm değiştirmeye karar verdi. Tercih döneminde TV’de yayınlanan bir program, onun Orman Endüstri Mühendisliğini ilk sırada yazarak girmesine neden oldu.

Karar vermişti. Başarılı bir öğrenci olmanın yanında sosyal olarak da eksiklerini giderecekti. Önce halk oyunlarına yazıldı. Bu onun çevresini çok değiştirmişti. Gerçekten üç yıl boyunca iki üç yörenin folklor ekibinde oynamayı başarmıştı. Bu arada dersleri de çok iyi gidiyordu. Gösterdiği başarıdan dolayı “Onur Öğrencisi” seçilmişti.

Trabzon’da yaşadığı tüm güzelliklere rağmen, Hüseyin çoğu zaman içinde bir boşluk hissediyordu. Bu güzellikleri Remziye ile birlikte yaşayamamak onu çok üzüyordu. Kalbinin bir köşesindeki sevgi asla kaybolmamıştı.  Karşılıklı düzenli iletişim içinde olmaya çalışsalar bile yüz yüze ancak senede bir görüşebiliyorlardı. Bir telefon görüşmesi için, en az yarım saat telefon kulübesinde beklemek, hattı düşürmek, yurt sorumlusunu yakalamak, anons ettirmek gerekiyordu. Görüşme başlayıncaya kadar jetonların dörtte üçü bitiyor ve sıcak bir merhaba için ancak birkaç jetonluk vakitleri kalıyordu.

1985 yılında son final sınavları başlamıştı. Bölüm başkanı Rıfat İlhan hoca Hüseyin’e; “Sınavdan sonra bana uğra, konuşmamız gerekiyor” demiş, sonra da; “Hüseyin, geride dersin yok, sen şimdi biran önce memlekete gideyim diye bütünlemeye de kalmazsın” diye eklemişti. Hüseyin de; “Sağolun hocam, elimden gelirse kalmamaya çalışacağım, hem ailemi çok özledim, hem de işler başlıyor, babama yardım etmem lazım” diye cevap vermişti.

Rıfat hoca gülerek; “Tamam, özlemini giderirsin, ama ailene yardımcı olman bu sene mümkün değil. Seni onun için çağırdım. ADEL’den yeni mezun Orman Endüstri Mühendisi istediler, AR-GE mühendisi olarak değerlendirecekler. Senin için çok iyi olacağını düşünüyorum. Kendini hazırla, sınavlardan sonra sana 15 gün izin, aileni gör, özlem gider, sonra gidip Giresun’da işe başlarsın.”

Hoca’ya hayır demek olmazdı, üstelik onu seçmesi de çok özel bir öneme sahip olduğunun bir göstergesiydi. Hem iyi bir iş bulmak da pek kolay değildi.  Ayrılırken Rifat Hoca uyarıyordu; “Bak, bütünlemeye kalırsan aile ziyareti şansını da kaybedersin.”

Hüseyin, AR-GE mühendisi olarak ADEL kurşun kalem tesislerinde çok verimli bir mühendislik dönemi yaşadı. Sonra hocaların teşvikiyle açılan asistanlık sınavlarına girdi. Bir yıl sonra da aynı üniversiteye araştırma görevlisi olarak başladı.

Hüseyin’in okulu, Remziye’nin okulu derken şu sevgi filizi de bir türlü büyümeye fırsat bulamıyordu.

Kışı yaza, yazı kışa ertelemekten, yıllık izinleri beklemekten yorgun düşmüşlerdi.  Bazen pes ediyor, iki medeni insan gibi tamam bitirelim diyorlardı.

Hüseyin günlüğüne 25 Şubat 1990 tarihinde şöyle yazmıştı;

“Mutluluk nedir Remo? Onu tatmadan, onu yaşamadan, mutluluğu anlatabilir misin? Kendi çocuğunu sevmeden, yılların biriktirdiği sıkıntıların ve çelişkilerin yok oluşunu, aydınlığın, sevincin, sevgi ve paylaşımın gelişini birlikte yaşayamadan, yanak yanağa, el ele onu tatmadan, gerçek mutluluk anlaşılabilir mi? Söyle canım, karar senin, bu vefalı nişanlın sana, vereceğin karara saygı duyacak.”

Bunca yıl çekilen sıkıntılar nihayet buldu ve 17 Nisan 1991 tarihinde Adana’da, 19 Nisan 1991 tarihinde ise Sivas’ta iki düğünle sevgi mantık ikilemi bir yastıkta buluştu. Bu sevginin başarısıydı.

Bu bir başarıysa, bu zorlu mücadelede mutlu sona ulaşılmışsa bunun onuru da, sıkıntıların çözüm noktasında sabırlı, ılımlı ve sevgi dolu yaklaşımıyla hep yol gösterici olan Ali Gardaş’a aitti. O’ndan sakin ve sabırlı olmanın, olaylara karşıdaki bir insanın penceresinden bakabilmenin ne kadar önemli olduğunu ve en önemlisi de sevginin emek ve çaba gerektirdiğini öğrenmişlerdi.

Check Also

Ali Gardaş/Resimler