Ahmet Amcam; Ahmet amcam 1925 yılında doğmuş, 12 Haziran 2000 yılında vefat etmiştir. Babası “Mehmet Mustafa”, namı diğer “Güccük Ağa”, annesi “Nesli” idi. Bu yazının amacı Rahmetli amcamı ölüm yıldönümünde hatırlamak, atalarımızdan bugüne intikal eden bir geleneğin izini sürmekti. Bu başlığı niye attığımı izah etmek için de tarihin derinliklerine inmek ve atalarımız Hun toplumunun yapısını irdelemek gerekiyor.
Milattan önce tarih sahnesine çıkan Hun Türklerinde aile yapısı çok güçlüdür. Bunun üç temel ayağı vardı. Birincisi Hunlarda aynı soy veya aileden gelenlerin birbiriyle evlenmesi yasaktır. Kan karışımını önleyici bu genetik bilgi sağlıklı birey oluşturmak için aileyi koruyucu bir gelenek şeklinde sert bir şekilde uygulanmış ve nesiller boyunca muhafaza edilmişti.
İkincisi; aile ile ilgili bir diğer hususu da tamamen insani ahlaka dayalı ve bireyin haklarının korunması anlayışını temel alan, evlat edinilenle aileden birinin evlenmesi yasağı ve evlatlığın haklarının korunması oluşturmaktadır. Evlat edinilen kişi aileye yeni üye olarak kabul edildiğinden, onun haklarına da malik olmaktadır.
Üçüncüsü ise dul kalan kadının, eşinin kardeşi veya akrabasıyla evlenmesinin öngörülmesiydi. Milattan önceki yıllarda hayatta kalmak için fiziki kuvvet etkeni belirleyici olduğundan, kadın, kendisine sahip çıkacak bir erkek olmadan yaşayamazdı. Bu nedenle, dul kadının kaderinin, eşi öldükten sonra da değişmemesi için kocasının ailesinin ona sahip çıkmak zorunda olması, önemli bir manevi kanundu. Dolayısıyla kadın; Hun toplumu içerisinde kendini ifade edebilen, erkeklerle yan yana durabilen, etkili olarak devletin dış ilişkilerini yönlendirebilen, özgür bir birey olarak toplum içerisindeki yerini almıştı.
Hunlarda geleneklere uymamanın maddi bir yaptırımı yoktu, ancak, toplum baskısı ile kendini hissettiren manevi cezası ağırdı. Bu geleneğin izlerini çeşitli Türk topluluklarında günümüzde dahi görmek mümkün. Söz konusu geleneğin belki de son uygulamasını kendi sülalemizde 20.yüzyılda yaşadık. Deli Güccük ağanın oğlu Hamza öldüğünde dul kalan eşi, küçük kardeşi Ahmet ile evlendirildi. Hun atalarımızdan günümüze kadar gelen bu gelenek tereddüt edilmeden aynen uygulanmıştı. Rahmetli Ahmet amcam bu işe razı bile değildi, lakin geleneğe uyması gerektiğinin inancı ile hareket etti, razı olmasa da ağasının dul kalan eşini eş olarak kabullendi. Amcamın bu davranışı bir Hun geleneğinin son temsilcisi olmak bakımından tarihsel bir öneme sahiptir. Başta amcam Ahmet KOÇ olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm Hun torunlarına Allah’tan rahmet dilerim, ruhları şad olsun…