Garsonluk yaptığım yıllar

Orta okula başladığımın ertesi yılında halamın oğluna ait ve ilçenin merkezinde bulunan bir kıraathanede getir götür işlerinde ayakçı olarak çalışmaya başladım. Çay, oralet, tarçın, limon ve meşrubat türü içecekleri ilçe merkezinin tam ortasından geçen cadde üzerinde sağlı sollu dizilmiş olan esnaflara götürüyordum. Esnaftan aldığım siparişleri de kıraathanenin içinde çay ocağına gelip ocakçımıza söylüyordum. Kıraathanenin çay ve benzeri ürünlerini müşterinin hizmetine sunulmak üzere hazır hale getiren görevliye “Ocakçı” denirdi. Kıraathanenin en kıdemli ve sözü geçen elemanıydı. Ocakçıdan sonra doğrudan müşteriyle ilişki kuran, onların taleplerini alıp ocakçıya ileten “Garson” da ikinci sırayı alıyordu. Üçüncü sırada ise garsona işlerinde yardımcı olmak üzere istihdam edilen “Ayakçı” geliyordu. Bu işi yazları okullar tatil olduğunda yapıyordum, hafta tatilimiz de yoktu.

Ocakçımız iyi bir insandı, ilçeye sonradan yerleşmiş, 50 yaş civarında, kendi halinde yaşayan ve kimseye zararı olmayan birisiydi. Tam ismini bilmiyorum, ona herkes ilçeden evlendiği için “Enişte” diye hitap ediyordu, ben de bu hitabı benimsedim. İşe başladığımın ertesi günüydü, yine bir esnafın siparişini ocağın yanına kadar gelip çekingen bir sesle “üç çay” deyiverdim. Enişte bana baktı, gülerek; “Bak oğlum! Bu böyle olmaz, sen çay siparişini aldığın esnafın önünden daha kıraathaneye adım atmadan yüksek sesle öyle bağıracaksın ki, ben buradan o siparişi duyayım. Bu senin işin, niye bağırdın diye kimse seni ayıplamaz” dedi. Ayakçılıkla başladığım bu işte 1972 ila 1980 yılları arasında yaklaşık sekiz dokuz yıl süreyle garson ve ocakçı olarak çalışıp harçlığımı çıkardım. Özellikle 1970’li yıllar ilçe ekonomisinin en parlak dönemiydi. İlçede büyük bir tuğla fabrikası vardı. Civar illerin tuğla ihtiyacı da bu fabrikadan karşılanıyordu. Fabrikada onlarca işçi istihdam ediliyor, elde edilen kazançları da ilçede harcanıyordu. O yıllarda ilçede bir otel, yedi sekiz lokanta, küçük esnaf olarak da çok sayıda bakkal, manav, kırtasiyeci, berber ve kıraathane bulunuyordu. İlçenin bir özelliği de içki tüketiminin yaygın oluşuydu. Öyle ki, ilçedeki içki tüketiminin ülke içinde ilk sırayı aldığı bile söylenirdi.

Bizim ailede belirli bir yaşa geldikten sonra alkol kullanmayan kimse yoktu. Babam da Kemal abim de içerdi. Garsonluk yaptığım sıralarda alkol kullanan çoğu kişiyi yakından izledim. Özellikle babamı ve abimi sarhoşluk haliyle başlarına kötü şeyler gelmesin diye takip ve hatta eve dönüşlerine eşlik de ettim. İkisinin alkol kullanımını kıyaslayacak olursam, babamın içki kullanımını daha çok beğenirdim. Babam haftanın iki veya üç günü aynı içkili mekâna gider, masası donatılır, mekânın kapanış saatine kadar rakısını içer, sonra da ağır adımlarla evinin yolunu tutardı. Çoğu zaman eve dönüşüne ben de eşlik ederdim. Bir gün dahi kimseye sataştığına, münakaşa ettiğine şahit olmadım. Kemal ağabeyimin içki içişi ise tam bir felaketti. Ne kadar içtiğine dikkat etmez, sonuna kadar giderdi…

Check Also

Kuşların valsi

Körebe, çelik çomak, saklambaç, yakan topu, sek sek, topaç çevirme, beştaş ve cüz çocukluğumuzda oynadığımız …

Bir yanıt yazın