Franz Kafka’nın nadide eserlerinden biri olan “Dava”, daha ilk sayfada sizi içerisine almayı başaran romanlardandır. Roman sürrealist bir biçimde ele alınmıştır. Yazarın “Dönüşüm” isimli romanı “Dava”dan daha popülerdir. “Şato” da “Dava”ya en yakın bir diğer romanıdır. “Dava” isimli roman; bir bireyin ellerinden yitip giden özgürlüğüne dair kült bir eserdir. Boğucu mahkeme koridorlarından, cellatlara doğru akan bu hikayede, kahramanımız başına neler geldiğini çözebilecek midir? Gerçekten de suçlu mudur, masum olsa bile bunu ispatlamanın bir yolu var mıdır? Bu arayış aslında insanın varoluşunu ispat arayışıdır. Kaderimiz üzerinde hükmümüz var mıdır, yoksa önceden belirlenmiş bir tiyatro oyunun bir karakteri gibi sadece bize biçilen rolü mü oynamaya çalışıyoruz? Tüm bu sorulara cevap arayan Kafka, aynı zamanda romanda kendi varoluşsal sıkıntılarına da yoğun bir şekilde göndermeler yapmıştır.
Roman boyunca kendinizi baş karakterin yerine koymaktan alamazsınız. Onun her arayışında bir şeyler bulmasını, bu durumdan kurtulmasını istersiniz, umarsınız. Peki ya gerçekte olan nedir? Roman boyunca umut ve gerginlik birbirini kovalar. Bazen okur bu arayış nereye varacak diye beklerken yorulur. Bu roman çok kısa soluklu olmasına rağmen insanı garip şekilde yorar. Ama bu yorgunluk hayatın romana yansıtılmasıdır aslında ve bunu tabi ki en gizemli yazarlardan olan Kafka başarabilecektir.
Bu, Franz Kafka’nın bir kabusu iken aslında dünyaya dair en büyük gerçekliklerden biridir. Baş karakterimizin adı Josef K.’ dır. Burada yaygın bir inanışa göre K. ile kendisine gönderme yapıyor yazar. Mösyö K. bir sabah kendisini yatağında kelepçelenirken bulur. Bu adamlar kimdir, suçu nedir? Zihnini çok zorlasa da bulamaz suçunu. Mösyö K.’nın aklına gelebilen tek ihtimal ona iftira atılmış olabileceğidir. Aslında bu çırpınışı boşunadır. Çünkü bu, nedeni olmayan ve zaten de neden gerektirmeyen bir davadır. Her şey usulüne göre işleyecektir.
Özellikle romanın son sayfaları, o nihai sona ay ışığı eşliğinde ilerleyen Josef K. asla aklınızdan silinmeyecektir. “Yapılamamış, unutulmuş itirazlar mı vardı? Şüphesiz vardı böyle itirazlar. Gerçi yerinden oynatılamazdı mantık, ama yaşamak isteyen kimseye de karşı duramazdı. Neredeydi yargıç? Neredeydi yüksek mahkeme? Konuşacaklarım var! El kaldırıyorum işte!” Bu unutulmaz bir karabasandır. Bu kadar gerçekçi bir karabasanı da ancak Franz KAFKA okuyucu ile buluşturabilirdi.