Eserin yazarı Jürgen Habermas, Alman felsefeci/felsefe profesörü, sosyolog ve siyaset bilimcidir. Kamusal alan kavramı ile tanınır. 2001 yılı Frankfurt kitap fuarında Barış Ödülü’ne layık görülmüştür. Kitap, modern siyasetin ve toplum kuramının temel kavram ve ilişkilerini, tarihsel ortaya çıkışlarını inceliyor. Asıl önemlisi, bunların 18. yüzyıldan 20. yüzyıla geçirdikleri dönüşümü, demokratik meşruiyet ve özgürleştirici bir rasyonalite açısından yol açtığı kaybı tartışmaya sunuyor. ‘Kamusallığın Yapısal Dönüşümü’, modern toplumun ve kapitalizmin siyasal tarihi için kuramsal bir çerçeve olarak değerlendirilebilecek bir eserdir.
Kamu, kamusallık, kamusal alan gibi kavramların Kıta Avrupası’nda nasıl geliştiği ve şekillendiğini anlatan bu kitap özellikle sosyal bilimlerde kaynak kitap olma özelliğindedir. Bu eser, esasen Habermas’ın doktora tezidir. Habermas, bu eserinde kamuoyunun, 17. ve 18. yüzyıllarda, Fransa’daki salonlarda, İngiltere’deki kahvehanelerde ve kısmen Almanya’daki gizli masa başı topluluklarında ortaya çıktığını savunur.
Kamunun kendine hem ekonomik çıkarlardan hem de devletten bağımsız bir kültürel alan kurduğunu iddia eder. Artık devlet ve kilisenin kültür üzerindeki hegemonyasının bittiğini bunun da nedeninin, metalara dönüştürülen kültür ürünlerinin olduğunu iddia eder. Bu süreç sonucu kamunun daha yaygın ve kapsayıcı hale geldiğini söyler. Esere göre burjuva kamusu, devletle toplum arasındaki gerilimde özel alanın parçası olarak kalacak şekilde gelişir. İktisadi Pazar ilişkilerinin yayılması ‘toplumsal’ alanı ortaya çıkarır.
Üretim, mübadele yoluyla yayılması ölçüsünde, kamusal otoritenin yetki alanından çıkar. Kamusal güç, özelleştirilmiş bir toplum üzerinde yükselir. Ancak 19.yüzyılın son çeyreğinden beri belirginleşen devlet müdahaleciliği kamu alanı ile özel alanın kaynaşmasına yol açmaz. Bu müdahalecilik, burjuva toplumunun çıkarlarıyla uyum sağlama eğilimindeki bir devlettir.
Müdahalecilik, artık salt özel alanın içerisinde kalınarak halledilemeyecek olan çıkar çelişkilerinin siyasal alana aktarılmasından doğar. Bu esere yöneltilen eleştiriler de eserin kendi kadar popüler olmuştur. Mesela bu eleştirilerden en yaygın olanı Habermas’ın burjuva kamusal alanını idealleştirmekte olduğunu iddia eder.